Modern toplumun karmaşık dinamikleri içerisinde bireyler olarak sürekli bir onay arayışı içindeyiz. Sosyal medya platformlarının hayatımızın merkezine yerleşmesiyle, görünür olma ve takdir edilme isteği daha da belirginleşti. Ancak bu durumun arka planında, ruhsal sağlığımızı etkileyen pek çok faktör var. Onay aramak, bireylerin kendine güven inşa etme süreçlerinde ve sosyal ilişkiler kurma şeklinde önemli bir rol oynamaktadır. Peki, bu süreçte neler oluyor? İçimizdeki toplumun sesleri, zalim bir yargı ile mi şekilleniyor yoksa yapıcı bir destekle mi? Bu haber, onay arayışının neden bu kadar baskın hale geldiğini irdeleyecek.
Onay arayışının psikolojik temelleri, çocukluk dönemine kadar uzanır. Bir bireyin kendine değer atfetmesi, ailesinin ve çevresindekilerin verdiği geribildirimlere dayanır. Çocuklar, ebeveynlerinden ve diğer yetişkinlerden onay aldıklarında, kendilerini değerli hissederler. Bu etkileşim, bireyin benlik saygısını geliştirmede kritik bir rol oynar. Zamanla, bu onay arayışı sosyal ilişkilerde de kendini gösterir; arkadaşlık ilişkilerinde, iş yaşamında ve hatta romantik ilişkilerde dahi onaylanma isteği belirgin hale gelir. Etrafındaki insanlardan olumlu geribildirim almak, kişinin kendini güvende hissetmesini sağlar. Ancak, sürekli olarak başkalarından onay beklemek, bir bağımlılık haline gelebilir ve bireyin ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir.
Son yıllarda sosyal medya, bireylerin onay arayışını dönüştüren en büyük etkenlerden biri oldu. Instagram, Twitter, TikTok gibi platformlar, bireylerin kendilerini ifade etmesine olanak tanırken, aynı zamanda "beğeni" sayısının ve takipçi sayısının artışını da bireyler üzerinde baskı unsuru haline getirdi. Kullanıcılar, paylaşımlarının aldığı beğeniler ve yorumlar üzerinden sosyal değerinizi ölçmeye başladılar. Bu durum, bireylerin ruh sağlıkları üzerinde negatif bir etkiye yol açabilir; çünkü sosyal medya üzerinden alınan onay, gerçek hayattaki ilişkilerle kıyaslandığında yüzeysel bir değer taşır. Ayrıca, sosyal medyada geçirdiğimiz zaman, kendimize ve çevremize karşı olan algılarımızı büyük ölçüde etkileyebilir. Sosyal medya sayesinde kendimizden daha farklı yaşamları gördükçe, kendi yaşamımızın yetersiz olduğunu düşünebiliriz. Bu algı, daha fazla onay arayışına girmemize yol açar ve sonuç olarak içsel huzurumuzun bozulmasına neden olabilir.
Sonuç olarak, içimizdeki toplumun sesleri, genellikle başkalarından aldığımız onaylarla şekillenir; ama bu durumu aşmanın yollarını keşfetmemiz de mümkün. Yalnızca başkalarının beklentilerine göre yaşamak yerine, kendi iç sesimize kulak vermek, bize daha sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sunabilir. Onay arayışının doğal olduğunu kabul etmekle birlikte, bunun aşırıya kaçmaması gerektiğini de unutmamalıyız. Kendi değerimizi bilmek ve kendimize güvenmek, sosyal ilişkilerde daha sağlam ve kalıcı bağlar kurmamıza yardımcı olabilir. İçimizdeki toplumu, sadece başkalarının seslerinden değil, kendi sesimizden de beslersek, hem daha mutlu bireyler olabiliriz hem de sağlıklı bir toplum yapısına katkıda bulunabiliriz.